Ana içeriğe atla

Ayrışma (2010-06-20 Pazar)

Adalet ve Kalkınma Partisi icraatlarına baktığımızda "biz" ve "siz" olgusunu her yerde görüyoruz. İdeolojisi ne olursa olsun, bir icraat yapılacaksa bu icraatı toplumun sadece bir kısmını yanına alarak gerçekleştirmesi bana pek mümkün gözükmüyor.

Bakıyorsunuz parti herkes ile kavgalı. Her birine söylediği bir şeyler var. Ordu darbeci, yargı statikocu, anayasa mahkemesi aslında ana muhalefet mahkemesi, monşerler beceriksiz, işçiler açgözlü (işçilere merhamet ediyorlar ama daha fazlası isteniyor), muhalefet tembel, bir kısım köşe yazarları başkalarının avukatı bu liste böyle uzayıp gidiyor (Artık hepsine de bağırılıyor. Söylemler sakin değil bağırarak gerçekleşiyor. Bağırmak yorulmanın, öfkenin ve çaresizliğin işaretidir).

Kimler ile arası iyi? Kendi görüşüne olur verenler.

Hatırlarmısınız bir zamanlar "milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde..." diye başlayan cümleler çok kullanılırdı. Yani topluma birlik olma gerekliliği anlatılmaya çalışılınırdı.

Şimdi ise tam tersi. Ayrışılsın.

Ben 80 darbesi olduğunda 2 yaşındaydım ve o zamanlar neler oldu kendim göremedim. Fakat şunu anlamak çok da zor olmadı. Toplumumuzu ayrıştırmak istediğinizde yapısı çok müsait. Hemen kamplaşma oluyor ve bir noktadan sonra insanlar birbirlerini acımadan katlediyorlar. Bakınız Maraş Katliyamları, Çorum katliyamları.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin söylemlerini doğru bulan kesimin ciddi düşünmesi gereken şudur. Bu parti ülkemizi ayrıştırıyor ve bu ayrışmanın kimseye yararı olmaz, olamaz. Ya çok kanlı günler bizi bekliyor olacak ve yine darbe olacak, ya da bu ayrışmadan vazgeçilecek. İcraatlar anlaşma ile yapılacak.

Herkes şapkasını önüne koysun ve düşünsün. Nasıl ilerleriz? Ayrışarak mı? Birleşerek mi? Eğer birleşerek diyorsanız bizi yönetecek partinin ayrıştırıcı değil birleştirici olması gerekli.

Volkan Özyılmaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsana Bazen Öyle Gelir

Ama aslında her öyle gelen öyle değildir. Duygular yanıltıcı olabilir. Eğer eşinizi hergün görüyorsanız, hatta görmekle kalmayıp, yemek yiyorsanız, konuşuyorsanız, sevişiyorsanız, film izliyorsanız, ilerliyorsanız, bir süre sonra duygularınız size ne diyecektir? İşte belki de ara sıra sırra kadem basmak, alışmış duygulara bir TOKAT patlatmak, şöyle bir "ne oluyoruz ya" dedirtmek pek sağlıklı olabilir. Tabii bu sadece eş için değil her türlü sürekli ilişki için geçerli. Bununla beraber ortalıktan kaybolduğunuzda işyerindeki patron neder onu bilemem :) Bazen öyle geldiğinde pozitif de olsa negatif de olsa vereceğiniz tepkiyi düşünmenizde fayda var. Volkan Özyılmaz

Ayrılık Acısı Hafifler mi?

Aradan zaman geçer, hafiflemesini beklersin, hafifledi zannedersin. Sonra küçücük bir olay olur... Derinlerden hızla gelir... Anında oraya çıkar... Ve bakmışsın ki onca zaman, onca emeğe rağmen hiç de hafiflememiş. Olduğu gibi duruyor. Patlamaya hazır bir bomba gibi içeride, derinlerde duruyor. Öyle bir yerleşmiş ki... Onu ortaya çıkaracak o küçücük olay, ortalığı dağıtmaya yetiyor. Geriye göz yaşları kalıyor... Volkan Özyılmaz

Bilinçdışıma Parizyenden Müjde (2011-04-14 Perşembe)

İki-üç hafta önce evde arkadaşlarla sohpet halindeydik. Bir yandan da müzik çalıyor. Çalan müziğin kime ait olduğunu merak ettim. Sordum. "Kim çalıyor?". Emile Parisien dediler. Soyadı okunuş olarak bir anda etkiledi, nedense çok beğendim, parizyen. 2-3 dakika sonra kararımı vermiştim. Parizyen isminden harika çorap markası olur diye düşündüm ve düşüncelerimi kelimelere dökerek arkadaşlara da söyledim. Ben söyler söylemez abim "Müjde Parizyen'di galiba" dedi. Meriç onu hemen düzeltti. "Yok o şarkının içindeki kelime, parizyen markanın ismi ." Ben afalladım aslında, galiba parizyen bir çorap markasının ismiydi. Bu kadar tesadüf olamaz diye düşünürken Meriç şarkıyı da patlattı ve söylemeye başladı. "Müjde, müjde size, parizyenden müjde size, zarif, sağlam, esnek çorap...". Evet gerçekler su yüzüne çıkmıştı. Reklamı hatırlamıştım. Müziğini de. Biliç dışımız böyle işte. Geçmişteki bilgilerimizi bize farkında olmadan sürekli çalışıp sunuyor. ...